MOONRISE KINGDOM

.

Wes Anderson, yönettiği filmlerin yapımcılığını, senaryo yazarlığını, görüntü yönetmenliğini ve müzik seçimlerini kendisi yapan auteur yönetmenlerdendir. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olan ‘Moonrise Kingdom’  bu hafta sinema salonlarında haftanın en iyilerinden ve hatta sezonun en iyilerinden biri olarak izleyicisini bekliyor. Amerikan bağımsız sinemasının kimilerince çok sevilen yönetmeni Arderson’un filmlerinin ortak ruhu masalsı dilinde ve aile hikayelerinde saklıdır. Yönetmenin ‘Tenenbaum Ailesi’, ‘Suda Yaşam’, ‘The Darjeeling Limited’ ve ‘Mürekkep Balığı ve Balina’  ülkemizde de kendi kitlesini oluşturmuş filmleridir.

Tenenbaum Ailesi’ndeki gibi kamera her birinde apayrı dünyaların yaşandığı odaları gezerken seyirci aile kavramı üzerinde düşünmeye başlar. Kamera evin ruhunu hissettirir, odaları gezinirken karakterlerin genişçe ve detaylı tanımlamaları müzik eşliğinde ve gayet başarılı bir üslupla aktarılır. İlk andan tezat oluşturan birlikteliklerin derin hüznü ve komedi sınırlarına varan absürd neşesi seyirciye keyifli ve farklı bir sinema hazzı yaşatır. Anderson’un karakterleri üzerken sevindirir, acırken güldürür,  ağlatabilecekken vazgeçer. Örneğin eşini mutsuz ettiğini bildiği halde elinden bir şey gelmeyen melankolik, beceriksiz eş ‘Umarım çatı uçar gider ve uzaya fırlarım. Bensiz mutlu olursun’ derken izleyici karakterin acizliğine üzülürken kendini gülümsemekten alıkoyamaz.

Anderson yoğun bilgilerle dolu uzun planlarla anlattıkça anlatır ve hep çok şaşırtır. Anderson’un filmlerinde fondaki sıcacık renklere ve aslında birbirini seven aile bireylerine rağmen mutsuz, melankolik, sorunlu, yeterince anlaşılamamış karakterler vardır. Moonrise Kingdom karakterleri de, bir arada yaşayan ancak dağılmış hatta boşanmış ailelerden çok daha uzak hissettiren ilişkiler yumağı içindedirler. Ailenin 12 yaşındaki asi ergen kızı Suzy, kimsesiz izci Sam’e aşıktır. Suzy elinden hiç düşürmediği dürbünüyle uzakları yakın eder, görmek istemediği yakınları uzaklaştırır. Suzy ve Sam’in naif aşkı bütün kirlenmiş duyguları yıkayacak kadar samimi, temiz, inandırıcı ve eğlencelidir. Ayrıca romantizmin erotizme hiç yanaşmadan yaşanması çocuksu ve evrensel arınmışlık duygusu yaratır.

Film boyunca Suzy’nin dürbünü aracılığıyla, Anderson’un altını çizmek istediği durum ve anlara katkı sağlanır. Anderson dürbünü çok işlevsel kullanmış ve ayrıca estetik açıdan zengin görseller sunmayı başarmıştır.  Kartpostal tadında bol nehirli, ormanlı ve sahil sahnelerine ilaveten 2 ergen gencin taze ve saf duyguları da eklenince tadına doyulmaz hazlar veren kareler oluşturulmuştur. Kadrajın içine giren her detay ustaca ve adeta edebiyatçı titizliğiyle tasvir edilmiş, usta oyuncularında katkısıyla verim arttırılmıştır. Edward Norton, Bill Murray’ın müthiş oyunculukları izleyicinin zaten beklediği türden bir tatmin sağlarken Bruce Willis’i alışılmışın dışında farklı bir karakterde izlemek artı bir sürpriz ve keyif sunar.

İzcilik filmi deyince ‘Hababam Sınıfı’ klişeleriyle dolu bilincimize hiçte yabana atılmayacak yaratıcı türden yeni sahneler ekleniyor ‘Moonrise Kingdom’la. Özellikle bütün kampın birden kaybolduğu sahnede ‘Hababam Sınıfı’ filmini anımsamayacak izleyicimiz yoktur herhalde. Ancak genç oyuncuların ustalığı ve doğallığı gerçekten göz dolduruyor. Edward Norton’un kamp yöneticiliğiyle ortaya koyduğu doğurgan oyunculuğu, kamp kültürünü masalsı bir dille eleştiriyor. Temposu kıvamında olduğundan ne sıkıyor ne yoruyor film. Başından sonuna olaylar zincirinin seyrinde akışı ise anlatının kolayca anlaşılmasına fırsat veriyor. Hızı dozunda ve yavaşlığı ise iyi bir algılama, hissetme ve tam anlamıyla görmek için zaman tanıyor. İzlettiğini hazmettiren türde bir anlatımla keyifli bir ritim sunuyor özetle. Az diyalogla çok fazla şey söylemeyi başaran ve tüm absürdlüğüne karşın inandırıcılığı sağlayabilen ‘Moonrise Kingdom’ kesinlikle izlenmeyi hak ediyor.

.

Şenay Tanrıvermiş

10 comments

  1. genç kızı oynayan oyuncu çok güzeldi. elbisesi, makyajı, jest ve mimikleriyle şimdiden geleceğin yıldızlarından biri olacağı garanti gibi. çok sıcak bir komedi, herkese tavsiye ediyorum bende.

    Beğen

  2. bu adamın filmleri, filmlerindeki renkler ve hatta kostümler içimi ısıtıyor. bütün saçma görünen durumların hayatta bir karşılığı olduğu için hiçte sakil durmuyor. güzel ve doğru bir tavsiye, beğeneceğimden eminim.

    Beğen

  3. bruce willis bu filmde bambaşka gerçekten, çok duygusal ve rolü inanılmaz iyi oynamış. ben ayrıca suzylerin evine bayıldım. ne güzel çekimler, tam da masal gibi ve gerçek gibi.

    Beğen

  4. dün yazıyı okudum ve sinemaya gittim. bari iyi bir film izleyeyim dedim. ancak son derece ortalama bir filmdi. ne komikti ne acıklıydı. ayrıca çatılar uçuyor filan ve hiçbirşey olmuyor. tam amerikan saçma esprileri…

    Beğen

  5. Filmi izledim ama sizin yazdığınız kadar başarılı bulmadım. Çok yavaş ve çocuksu buldum dogrusu. Ayrıca çok amerikanvari kliselerle dolu. Çatılar uçuyor, bombalar patlıyor ve kimseye birsey olmuyor. Hiç bağımsız sinema ornegi gibi degil.

    Beğen

  6. kesinlikle insanı çok rahatlatan, dinlendiren ve aile üzerine düşündüren eğlenceli bir film. çok güzel yorumlamışsınız. elinize sağlık

    Beğen

  7. ergenlik döneminde yaşanabilecek tertemiz bir aşk masalı. çok güzeldi gerçekten. harika bir tavsiye yazısı, teşekkürler.

    Beğen

  8. tenenbaum ailesi bence yönetmenin hiç şüphesiz en iyi filmidir. zaman zaman dvd’isini koyar izlerim ve her seferinde farklı bir derinlik bulurum. bu filmin müthiş kadrosuna rağmen tenenbaum ailesini yakalayamayan duygusu ben de hayalkırıklığı yarattı. ama yine de garip ve nedensiz bunalımlı ilginç karakterlerini sevmemek mümkün değil. kıyamıyorum galiba, yine de güzel bir film.

    Beğen

  9. bu hafta da iyi sinema duygusu veren bir yapım yok bence, tabii aksiyon ve bilim kurgu sevenleri dışında tutuyorum konunun. ancak yönetmenin bu filmi benim gibi bu tarz film severler için bile zayıf. hem aksayan çok yer var, hem de çok fazla klişe bindirmiş üst üste. ayrıca bruce willis’in buradaki rolü çok sıradan

    Beğen

Bir Yanıt bırak