.
KIZILTUĞ “Cengiz Han” 1952
Ercüment Kalmık imzalı ilüstrasyonları, sıkça tasvir edilen cenk sahneleri, at sırtında yapılan bozkaşi oyunları, Çin imparatorunun sarayına dek uzanan entrikaları ve tarihi şahsiyetlerin resmi geçidi ile ilgi çekici bir roman “Kızıl Tuğ”. Post-Modern edebiyatın son yıllardaki vazgeçilmez kahramanlarından Hasan Sabbah, romanın baş aktörlerinden bir tanesi. Öykünün önemli bir bölümü ise “Alamut Kalesi”nde geçiyor. Roman, ard arda sıralanmış öykülerden oluşmuş. Kızıl Tuğ”da, döneme göre başka yenilikler de var; milli bir şuur aşılamak amacıyla yazılmasının etkisiyle, sık sık dipnotlar verilmiş. Kimi zaman öz Türkçe kelimelerin anlamlarını açıklıyor, kimi zaman eski adetler, inançlar, kişiler hakkında bilgiler veriyor.
Yazar, ilk romanı oluşu nedeni ile, “Fatih Feneri”, “Hilal ve Haç” romanlarında üstesinden gelinen tutarsızlıklardan kaçınamamış. Bu metinde zaman ve mesafe mefhumu yok. Mesela, Timuçin, Orta Asya’da karşılaştığı Otsukarcı’nın yola çıkacağını öğrenince, “sen Horasan’dan geçecek misin” diye soruyor. Kahramanlarımız, bugün motorlu taşıtlarla aşılması güç olan mesafeleri, kuş olup geçiyorlar. Bir bakıyorsunuz Alamut kalesindeyiz, bir bakıyorsunuz Çin Sarayında. Anlatı bakış açısı tekniği de ilginç. Öykü, 1000’li yıllarda sürerken aniden anlatıcı araya girip bugünlerden söz ediyor. Yazar o kadar özgürdür ki, kendi hayali karakterinin Osmanlı’yı eleştirisine düştüğü dipnotta; metinsel gerçeklik ile tarihi gerçekliği “bakın, elin Arabının gördüğünü, Osmanlı padişahları fark edememiş, İmparatorluğu felakete sürüklemiş” diyecek kadar yer değiştirtebilir.
“Kızıl Tuğ”daki kahramanımız Otsukarcı, her ne kadar Hasan Sabbah’ın kızı ile tutkulu bir aşk yaşasa da, bu aşkın duygusal yönü ağır basar. Yazarın sonraki romanlarındaysa, yazdığı dönemlerdeki bir başka popüler türün, avantür polisiyelerin, özellikle Mayk Hammer’in etkileriyle, erkek karakterlerin daha çapkın, kadınların daha işveli olduğu erotik sahneleri hemen fark edersiniz. Fantastik Türk sineması içinde yer alan tarihi filmlerden biri olan Cengiz Han, tarihsel fantazyanın başlangıcıdır. Bu başlangıç ileriki dönemlerde çoğalıp dizilere dönüşecek olan tarihsel kahramanlık filmlerinde genellikle Abdullah Ziya Kozanoğlu kaynak alınarak karşımıza çıkacaktır. Kızıltuğ‘da bu tür bir filmden seyircinin beklediği her şey mevcuttur. Kahraman cengaver Otsukarcı, Cengiz Han, Alamut Kalesi, Hasan Sabbah, Haşişinler, komik tipler ve bol figüranlar. (Aylık Birikim Dergisi , A. Ömer Türkeş)
Kızıltuğ romanı hakkında Sn. Türkeş‘in bu bilgilerini aktardıktan sonra, biz de filmde rol alan oyuncuları tanıyalım. 1939-1952 yılları arası devam eden Türk sinemasında tiyatrocular döneminin son yılı olan bu filmde rol alan oyuncular da İstanbul Şehir tiyatrolarında oynayan oyunculardan seçilmiştir genelde. Müziklerini Orhan Barlas‘ın yaptığı ve yapımcılığını da Nazif Duru ve Murat Köseoğlu‘nun Atlas Film adına üstlendiği filmin değerli oyuncuları;
Mesiha Yelda “Sabiha Sultan”‖(1931-1998), Turan Seyfioğlu “Otsukarcı/Halid”‖ (1921-1961), Cahit Irgat “Cengiz Han”‖ (1915-1971), Müfit Kiper (1912-1974), Nebile Teker “Türkan Sultan” , Rauf Ulukat “Çakı”r‖ (1915-1977), Atıf Kaptan “Hasan Sabbah”‖ (1908-1977), Mücap Ofluoğlu “Ömer”‖, Nubar Terziyan “Mervan”‖ (1909-1994), Eşref Vural “Celme Noyan”‖ (1914-1987), Vedat Örfi Bengü, “Mehmet Töküş”‖(1900-1953), Ahmet Üstel (1930-1983), Ferhan Tanseli “Celalettin”‖(1927-1999, Hasan Ceylan (1922-1980), Abdurrahman Conkbayır, Arif Eriş, Nergiz Moğol, Selahattin Tükenmez, İhsan Özokur
Bilge Kültür Sanat Yayınevince 2004 yılında basılan kitabın arka kapağında roman ile ilgili şu kısa bilgiye yer verilmektedir.
[“Uğur ola bahadırlar! Bir daha birbirimizi görmeyeceğiz. Tanrı size alkış versin Kılıçlar kalktı, başlar eğildi. Önde, tarihin eşini yetiştiremediği yüce Hakan, hepsi; aşk uğrunda her şey, para, rütbe, ün, kahramanlık gibi bütün değerleri bir tekmede yıkan bu bahadırı selamladılar. – Selam yiğit Otsukarcı ! Tıpkı bundan yıllarca önce Türkistan’dan gün batısına gidiş gibi; ardında Kızıl Tuğ’u dalgalandıran Çakır, göğsünde sevgilisi, Payaza’yı sürdü; kan renginde başı dumanlı dağlara doğru vurdu gitti.”]
1923 yılında yazılan Kızıltuğ romanı yirmi dokuz sene sonra 1952 yılında Aydın Arakon‘un senaryosu ve rejisiyle KIZIL TUĞ/Cengiz Han adıyla filme aktarılmıştır. Arakon kardeşlerden iki yaş büyük abi İlhan Arakon filmin foto direktörlüğünü yapar. Filmin baş oyuncusu ve karakterlerinden Atıf Kaptan “Hasan Sabbah” karakterini canlandırmaktadır. Hasan Sabbah kimdir, tanıyalım:
Hasan Sabbah İran‘daki İsmailiyye Devletinin kurucusu ve Batıniliğin bir kolu olan Haşaşin fırkasının reisi. İsmi, Hasan bin Ali bin Muhammed bin Cafer bin Hüseyin bin el-Sabbah el-Himyeri‘dir. Hasan Sabbah veya Hasan bin Sabbah diye şöhret bulmuştur. Kendi iddiasına göre, Yemen emirlerinden Yusuf Himyeri‘nin soyundandır. Doğum tarihi belli değildir. İran‘ın Rey Şehrinde doğdu. 1124 (H.518)te öldü.
Hasan bin Sabbah, çocukluğundan itibaren düzenli bir eğitim ve öğretim gördü. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk ve Şair ve matematikçi Ömer Hayyam‘la beraber İmam Muvaffak Nişapuri‘den ilim öğrendi. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan‘ın hacibi yani en yakın adamlarından oldu. İran‘daki dai-i a‘zam İbn-i Attai‘ın telkinlerine kapıldı. Bu sırada ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk ile arası açıldı ve Mısır‘a kaçtı. Eshab-ı kiram düşmanlığı üzerine kurulan Fatımi Devleti hükümdarı Mustansır-billah‘tan iltifat gördü. Batınilik sapık fikirlerinin yayılması için çok gayret etti. İhtiyar olan Mustansır‘ın ölümünden sonra, yerine kimin geçeceği hususunda oğlu Nizar tarafını tuttu. Halbuki başkaları Mustansır‘ın diğer oğlu Müstali tarafını tutuyorlardı.
Bu sebeple Mısır‘dan ayrılan Hasan Sabbah İran‘a dönerek, Nizar için propaganda yaptı. İlk zamanlar mutedil bir şii gibi davranıp pek çok cahili aldattı. Sonraları fedayin diye bir teşkilat kurup, yol kesiciliğe, eşkıyalığa, pusu kurup Ünlü adamları öldürmeye başladı. 1081 (H. 473) de etrafına topladığı kimselerle Selçuklulara karşı isyan edip birkaç kaleyi işgal ederek, İsmailiyye Devletini kurdu. Kazvin‘in kuzey batısındaki Alamut Kalesini 1090 (H. 483)da eline geçirdi. Etrafına topladığı kimseleri afyonkeş yapan Hasan Sabbah‘ı, Selçuklu Sultanı Melikşah, nasihat yoluyla itaate davet edip, sapık fikirlerinden vazgeçmesini istediyse de, o, buna aldırış etmeyip, bozuk fikirlerini yaymaya devam etti. Hasan Sabbah ve adamlarının iyilikle yola gelmeyeceğini anlayan Sultan Melikşah, 1092 (H. 485) de üzerlerine kuvvet gönderdi. Fakat sultanın vefatı üzerine istenilen netice alınamadı.
Fatımi hükümdarının ölümünden sonra ikiye ayrılan Batınilerin Nizari koluna mensup kimselerin de gelip iltihak etmesiyle kuvvetlenen Hasan Sabbah ve taraftarları, fitne ve fesatlarına devam ettiler. Mühim devlet adamlarını, kumandanları ve alimleri öldürdüler. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk‘ü şehid ettiler. Ajanlarını devlet teşkilatları içine, hatta saraylara ve evlere kadar sızdırıp her tarafa şüphe ve korku yaydılar. Horasan ve Huzistan bölgesindeki bazı kaleleri de ele geçirip, ticaret ve hac kafilelerini soydular.
Hasan Sabbah‘ın fikirleri, Peygamber efendimizden önce, Sasaniler zamanında İran‘ı altüst eden Mejdek‘in komünist fikirlerini andırıyordu. Pek çok haramları mübah sayıp, ahireti, Cennet‘i ve Cehennem‘i inkar ediyordu. Kandırdığı cahil kimseleri afyonkeş yaparak, cinayetler işletiyor, kurduğu terör teşkilatıyla pek çok islam alimini, mühim devlet adamlarını ve Ehl-i sünnet Müslümanları şehid ettiriyordu. Fakat dünya, Hasan bin Sabbah‘a da kalmadı. 1124 (H.518) senesinde öldü. Hasan Sabbah‘ın yazdığı birkaç Farsça eser, Moğolların Alamut Kalesini fethettikleri zaman imha edildi. Ölümü üzerine eski güçlerini kaybeden Alamut Batınileri de 1256 (H.656)da Moğollar tarafından imha edilerek büyük bir fitne önlenmiş oldu. Moğollar bir müddet islam aleminin duraklamasına sebep olurken, aynı zamanda islam alemini Batıni sapıklarından temizliyorlardı.
(http://www.turkcebilgi.com/hasan_sabbah/ansiklopedi#ansiklopedi)
.
Yalçın Özgül