Toprağın çocukları ‘Hayal kırıklığı’

Uğur  Yılmazer

 

 

 

 

Ali Adnan Özgür’ün yönetmenliğini yaptığı, Erkan Can, Şebnem Sönmez, Bahtiyar Engin, Ufuk Bayraktar, Türkü Turan, Suzan Kardeş, Müge Boz, Menderes Samancılar  gibi zengin bir kadro tarafından canlandırılan filme geçmeden önce kısaca filmin konusunu aldığı KöyEnstitülerine değinmek gerek. Köy Enstitüleri kurulmadan önce Cumhuriyet dönemi hedef ve ilkeleri Anadolu’nun her tarafına yayılmadığından halk evleri kurulur. Halk evlerinde tiyatro, müzik, fotoğraf sergileri yapılır. Ancak fark edilir ki müzik, tiyatro, şiir beğenisinin oluşması öncelikle eğitim seviyesinin yükseltilmesiyle ortaya çıkacaktır. Zira estetik beğeniler belli bir bilinç seviyesinden sonra ancak insanlar için bir gereklilik halini almaktadır. Hal böyle iken evlerinden beklenen verim alınamayınca İsmet İnönü zamanı Anadolu’nun okuldan yoksun durumu göz önüne alınarak Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla filmimize konu olan Köy Enstitüleri kurulur. Köyün düzenini bozmadan köye bir anlamda medeniyet getirmeyi amaçlamışlardır. Nitekim zaman gösterir ki burda yetiştirilen öğretmenler geleneksel öğretmen okullarında yetişenlere göre daha verimli olmuştur. Çünkü enstitülerde eğitimde iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu.Türkçe, Matematik, Fizik, Tarih gibi pozitif bilimlerin yanısıra Yurttaşlık Bilgisi, Müzik, Resim gibi ufuk açıcı dersler gösteriliyordu.

Filme gelecek olursak, elindeki bu denli önemli bir materyali yan hikayelerle de besleyerek vurucu bir bicimde işleyememiş malesef. Film köy enstitülerin üzerindeki baskının iyice artığı bir dönemi ele almış. Ancak sadece bu. Dünya çapında yaşanan gerilimin, ülkemize her kış komünizmin geleceği korkusu olarak yansıdığı ve faşizmin kimi kitleler tarafından panzehir olarak görüldüğü dönemde bir kısım ilerici Enstitü öğretmeninin başına gelenler anlatılıyor. Böyle yaparak köy enstitülerinin önemini vurgulamaya çalışmış fakat eksik kalmış. Bizler Enstitüler’in tam olarak ne yaptığını anlayamıyoruz filmde. Bu açığını film boyunca didakte edici özlü sözlerle izleyiciyi sıkan bir üslupla ve dış ses yardımıyla kapatmaya çalışmış ki bu zaten başlı başına izleyicisini küçümser bir tavır olarak karşımıza çıkıyor. Zaten filmlerimizin olmazsa olmazı tempodan yoksun oluşlarını da göz önüne alınınca pek de yedinci sanatın cazibesini yakalamış gibi gözükmüyor Toprağın Çocukları. Yazmak için, sinema yapmak için insanın bir meselesi olmalı lakin o meselenin doğru ve derinden anlaşılabilmesi için akıcılık ve zengin bir hikaye olması da şart. Bunun dışında bazı teknik detaylarda göze batıyor; filmde bariz bir şive problemi var, ne köylü gençler ne de çingene kız ve ninesi kendi şivelerinde konuşmuyor. Dublaj hatalarına girmiyorum bile. Bunun dışında diyaloglarda sanki kesilen sahneler vardı çünkü konuşma akışı günlük hayattaki gibi değil de karşılıklı özlü sözler söylenen aşık atışması gibi geçiyordu.  Aşık atışması demişken filmde yer alan güzel türkülere değinmeden geçmemek lazım, çok başarılı seçimlerdi. Özellikle Suzan Kardeş’in sesinden Djelem Djelem adlı roman türküsünü duymak hoş oldu. Keşke Çingene  yaşantısına ve felsefesine biraz daha girilseydi belki o sıcak havanın bir köşesinden tutulabilirmiş. Bu arada oyunculukların ne denli başarılı olduğunu söylemezsek sanırım ayıp etmiş oluruz, bu yüzden son cümleyi bu şekilde bitirmek istedim.

u.y-f.s

Bir Yanıt bırak

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s