2012 ‘nin en iyi 10 yerli film listesi

 Sinema Sokağı Sanat logo

Şenay Tanrıvermiş
senayt@windowslive.com

 

Adettendir yılsonlarında ve başlarında ‘en’ler seçilir, bizde kendi listemizi sokağımızdan sanatseverlerle paylaşmak istedik. En iyi 10 yerli film listesini hazırlarken fark ettik ki neredeyse söz birliği etmişçesine bütün listelerdeki filmlerin hepsi neredeyse aynı hatta sıralamalar bile birbirine çok yakın. Sonuçta gerçekten iyi filmler sinemaseverleri benzer şekilde etkilemiş ve farklı sebeplerle olsa dahi aynı sonuca götürmüştü. Buyrun bizim listemiz efendim.

1-CAN; Bizim için yılın en iyisi sessizce vizyona giren, çok ilgi görmeden giden ve Sundance Film estivali’nde yer almayı başaran Raşit Çelikezer’in yönettiği ‘Can’ıdır. 14 filmlik bu seçkinin içinde ‘Can’ kendine yer bulmuştu ancak Raşit Çelikezer hak ettiği alkışı ve övgüyü kendi ülkesinde çok hissedemedi herhalde. Oysa bazı yönetmenlerin öyle güçlü taraftarları var ki medya da daha film vizyona girmeden seyirciyi harika bir iş izleyeceğine şartlandırıp mutlaka izlemeye davet ediyorlar. Farklı konusu, işleyişi, muhteşem oyunculuk ve güçlü analizleriyle Can gidenleri can evinden vurmuştu. Sevmek, sevmemek, sevememek ve özellikle annelik gibi kavramlara bambaşka bir bakış açısı sunan ve ezber bozan Can’ın hakkının yendiğini düşünerek canımız yanıyor doğrusu…

2- BABAMIN SESİ; Şiirsel görselliği ve konusuyla ülke insanının gizli yaralarını mercek altına alan Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan sinemanın görsel sanat olduğunu bir kez daha hatırlattı. Maraş Katliamı gibi yasaklı bir konuya eğilerek hem siyasi duruşlarını vurgulayan hem de utançlarla dolu yakın tarihi son derece estetik bir dille görsellik çıtasını yükselten bir yapım. Büyük meseleleri küçük ve iddiasız cümlelerle ancak yarattıkları atmosferle güçlendiren Babamın Sesi gerçekten özlenen siyasi sinema için ilaç niteliğindeydi. Ayrıca küçücük bütçelerle kotarılan işin gücü, bu sanata aşık tüm gençlere ayrı bir heyecan ve ümit aşılamalı. Sinemamın sadece parayla değil, önce aşkla ve fikirle yapıldığının ispatı oldukları için ayrıca teşekkürü borç biliyoruz.

3- YER ALTI; Zeki Demirkubuz’un sinemamıza armağan ettiği bir başyapıt daha! Derinlemesine karakter analizleriyle adeta kahramanının iç organlarına varana kadar içine girmemizi sağlayan, insan denen çok muammalı ve pek çelişkili halleri önümüze koyan yönetmenin dünyasını çok sevenlerdeniz biz de. Neredeyse bir monologu çekmek hiçte kolay olmamalı! Anti-kahramanın kendine ve çevresine meydan okuduğu sahneler, kolay unutulmayacak replikler olarak hafızamıza kazınıyor yine. Zeki Demirkubuz varoluşun imkansız kavgasından, kaygısından, karanlığından zaferle çıkıyor.

4- ARAF; Yeşim Ustaoğlu Araf’la hem ödüllendirildi hem de çok fazla eleştirildi. Eleştirilerin odak noktasında kadın kahramanın çıkışsız bırakılması ve erkek egemen söyleme teslim olması vardı. Özellikle bazı feminist yazarlar kahramanın evlilikle kurtarılmasına ve aracı medyumun medya olmasına çok kızdılar. Ustaoğlu’na ana akım medyayı güzellediği ve kadın kahramanlarını erkek bir dille sıkıştırdığı gerekçesiyle kırıldılar, eleştirdiler. Sanki film yaşamın kendisinden sorumluymuş gibi eleştirildi. Oysa unutulmaz karakterlerin gerçeğin ta kendisi olmasına kızılması gerekmez mi? Gerçeklere gücü yetmeyenlerin Ustaoğlu’nun karakterlerine yeterince kahraman olmadıkları için sinirlenmeleri doğrusu ironikti.

5- EKÜMENOPOLİS-UCU OLMAYAN ŞEHİR; İmre Azem, kapitalizmle İstanbul’un istilasından arta kalan vahşi manzaranın akıl ve vicdan almaz sonucunu önümüze koyuyor. İstanbul’un katlediliş belgeseli olarak vizyona sessizce girip giden değerli işlerden biriydi. Onun da hakkı yendi Can gibi; pek konuşulmadı, neredeyse hiç yazılmadı. Aynen İstanbul’un tecavüz ve öldürülüşüne seyirci kalışımız gibi keşke bu önemli belgesele de seyirci olsaydık! Ancak kaçıranlar için DVD’sinin çıktığını hatırlatalım bari!

6- TEPENİN ARDI; Film vizyona girmeden ortalığa bir merak, heyecan ve peşinen beğeni hakim oldu fazlasıyla. Elbette Emin Alper’in öteki meselesine ve siyasi iklimine denk düşen filmi oldukça başarılıydı. Birçokları yılın en iyisi olarak Tepenin Ardı’nı kesin bir hükümle yere göğe sığdıramadı. Tek siyasi argüman kullanmadan tüm coğrafyanın genel iklimini resmetmek ve ete kemiğe bürümek büyük bir başarıdır ancak filmin seyirciye hiçbir duygu temasında bulunmaması ise eksik değil midir? Tepenin Ardı’nın erkeklik konusunu farklı boyutlarda ele alması ve her boyutla sorunsalın kılcal damarlarına varması şaşırtıcı bir etki yaratmıştır.

7- GÖZETLEME KULESİ; Pelin Esmer’in Yeşim Ustaoğlu’yla paralel bir konuyu işlemesine ‘pişti oldular’ gibi esprili bir dille yer verildi. Gözetleme Kulesi yine istenmeyen bir hamilelikle çaresizce ortada kalan genç bir kadının kendisine kucak açan bir erkek eliyle kurtarılmasının öyküsüydü. Tabii Pelin Esmer’de bir erkek himayesi olmadan çıkış yolu bulamayan kahramanı yüzünden epeyi eleştirildi. Yine de sinemasının gücü inkar edilemedi. Genç kadının evden kaçmak istediğinde üzerine yıldırım düşme sahnesi, yönetmenin başına bela oldu dense yeridir.

8- F TİPİ FİLM; Dokuz kısa filmin birleştirilerek uzun metraj bir filme çevrildiği F Tipi Film tecrit konusunu ele alıyor ve henüz vizyonda. Ülkenin karanlık, acı ve maskelenmiş gerçeklerini şiirsel bir dille anlatıyor film. Bazı sahneler gerçeküstü imgelerle tecritin dayanılmaz ve insanlık dışı yapısını dışa vururken çok gerçekçi bir etkiyle seyircinin yüreğine direkt teması başarıyor. Bilmemezlikten gelineni bilinir kılan film gerçeklerden kaçmak ve inkar etmek yerine yüzleşmek gerekliliğine davetiye çıkarıyor adeta.

9- LAL GECE: Reis Çelik, çocuk gelinlerin dramını işlediği filmin başrolünde İlyas Salman gibi usta bir oyuncuyu tekrar sinema dünyasına hatırlatıyor, kazandırıyor. Lal Gece izleyen herkesi bir yerinden yakalıyor ve içine çekiyor. Toplumsal gerçekçi bakış açısıyla, didaktik olmak arasında kalan yönetmen, başarılı oyunculuklar ve mekanlarla mevzudan sıyrılmayı başarıyor. TV kanallarında defalarca yayına konularak kitlelere izletilmesi gereken Lal Gece’nin gerçek bir öyküden yola çıkılarak yapıldığını bilmek bir kez daha üzüyor.

10- KÜF; Ali Aydın’ın ilk uzun metrajlı filmi Küf konusunu yönetmenin ‘Cumartesi Anneleri’nden esinlenerek yazmasından alıyor. Küf’ün yurtdışından aldığı ödüllerin haberleri geliyor ancak ne yazık ki henüz vizyon tarihiyle ilgili net bir bilgi gelmiyor. Kayıplar meselesini işleyen Aydın konunun ağırlığı altında ezilmemeyi başarıyor.

Her seçkinin kişisel değerlendirmeler olduğunu unutmamanız ve kendi özgün seçkinizi oluşturmanız dileğiyle…

..

7 comments

  1. süper bir sıralama, özellikle can benim de kesinlikle birincimdir. hiç sıkıcı olmayan bir sanat filmi yapılabildiğini ispatına buyrun işte..

    Beğen

  2. bu çok kişisel bir sıralama olmuş gerçekten, ben can filminin birinciliği hak ettiğini düşünmüyorum. kayırmışsınız resmen:) ama olsun biz de adettir, ödüller bölüştürülür:)

    Beğen

  3. sıralamalar beni korkutur her zaman ama siz yapmışsınız. bence lal geceler daha başlarda olmalıydı ama yine de en azından uzun hikayeyi listeye koymamışsınız:)

    Beğen

  4. benim de ilk 10 filmim bunlar ama sıralamam çok çok farklı ve ben sıralamaların objektif olduğuna ya da olabileceğine hiç inanmıyorum doğrusu. zaten siz de bize kendi seçkimizi yapmayı önermişsiniz ya:)

    Beğen

  5. lütfen en iyi dizileri de yazar mısınız, sizin tvkolog olduğunuzu biliyorum çünkü:))

    Beğen

  6. araf siyadın tüm dallarınd ödüle aday oldu. araf’ı beğenmeyip burun kıvıranlara kapak oldu herhalde:))) ama onlar siyaddan daha bilirler, hahahahaha!

    Beğen

Bir Yanıt bırak