Şenay Tanrıvermiş
senayt@windowslive.com
Ang Lee’nin yönettiği film Yann Martel’in kitabından uyarlanırken, sinemanın ve teknolojinin sunduğu yenilikler büyükler için farklı ve ihtişamlı bir masal dünyası yaratmayı başarmış. Ang Lee’nin filmografisi birbirinden değerli, tematik olarak çeşitlilik barındıran uzun ve çok başarılı bir listeden oluşuyor. Pi’nin hayvanat bahçesinde başlayan ve batan bir gemi sonrası basit bir sandalda devam eden yaşamı eşsiz metaforik ve mitlerle dolu bir içerik yaratıyor. Sunduğu görsel zenginliğin büyüsünden etkilenmemek mümkün değilken, içerik olarak verilen mesajlar seyirciyi çok ikna edemiyor.
Ancak dinsel iletilerin, bazı dindar kesimlerce hemen benimseneceği ve çok sevileceğinden elbette şüphe edilemez. Dolayısıyla mesajı almaya hazır olanlar için, filmin hikayesi de oldukça tatmin edicidir. Oysa dini konularda kafası soru işaretleriyle dolu benimler gibiler için film, yeni bir cevap vereceği müjdesini vermekle kalmıştır. Hatta Pi yaşamını anlatırken neden Tanrı’ya inanılması gerektiğini açıkça söylediği için özellikle ve bilinçli olarak yaratılan beklenti, filmin sonunda yanıtsız bırakıldığı için oluşan boşluk bir miktar rahatsız edicidir. Yine de görsellerin ihtişamı ve filmin hızlı temposuyla yorgun, şaşkın ve memnun bir yolculuk yapıldığı için Pi’nin Yaşamı yeterinden çok daha etkileyicidir.
Usta yönetmenin real ile sürreal karışımı coğrafyalar ve unutulmaz manzaralar yarattığı film, sonsuz boşluklarla dolu mekanlarıyla varoluşsal sorular sorar. Pi’nin hem fiziksel hem de ruhsal yolculuğu sırasında insanın zaruri gereksinimleri, inanca olan ihtiyacı ve olgunlaşması sırasında şartların etkisi, tepkisi resmedilirken insanoğlunun genel eğilimleri, zayıflıkları, sınırları mercek altına alınır. Bu temel sorgulamalar sırasında tempo hiç yavaşlamaz çünkü 3D teknolojisinin avantajları da kullanılarak seyirci filmin içine çekilir, sürüklenir. Hatta burnunun dibinde kükreyen kaplanla koltuğuna geri kaçar, çığlık atar, köşeye sıkışır ve soluksuz yakalanır. Herhalde 3D şimdiye kadar böylesine büyüleyici ve zarif kullanılmamıştı.
Adeta Nuh’un gemisi misali Pi’nin zayıf sandalının arkasından yayılan mavinin en güzel tonları, gün doğumu ve batımının masallardan öte tablo tadında estetiği seyirciyi mest ediyor. Kesinlikle estetik açıdan hiçbir metne ihtiyaç duymayacak kadar güçlü bir yapı söz konusudur. Üstelik 16 yaşında savunmasız bir gençle üç yüz kiloluk Bengal kaplanının birbirine olan mecburiyeti ve küçük, savunmasız bir sandalda fırtınalı bir coğrafyaya hapsolması yeterince ilginç ve sürprizli gelişmeler doğuruyor. Bir ölçüde de olsa ehlileşen kaplan ve epeyi vahşileşen insanın hikayesi, insanın içindeki hayvanı ve herhangi bir canlıdan çok daha farklı olup olmadığı temel sorusunu tekrar tekrar sorduruyor. Filmin sürpriz sonu ise galiba tüm yaşamın sadece insanoğlunun yorumlarına göre anlam kazandığı veya kaybettiği genellemesiyle geniş kitlelerin onayını almak istiyor gibi duruyor. Ana kahramanın en başta dayattığı inanç ve dinsel iletiler sonunda nasıl yorumlandığına göre değişir bilgisiyle herkesin gönlünü alıyor neredeyse.
Metin ne kadar boşluklarla sallanırsa sallansın, ana fikir aksarsa aksasın, sonuçta görseller mest ediyor, jest çekiyor gerçekten… Balıklarla dans, yıldızlarla sonsuzluk, hayvanlar dünyasıyla vahşet, masumiyet ve çok daha tarifsiz manzaralar eşliğinde Ang Lee büyülüyor.
TAVSİYE;
*NEWTON BİLGİSAYARDAN NE ANLAR? Behiç Ak’ın usta kaleminden yazılan oyun evlilik ve ikili ilişkilerin sorunlarını, çıkmazlarını ve çiftlerin birbirine hapsoluşunu sorguluyor. Behiç Ak her zamanki ince mizahıyla, kadın erkek ilişkilerinin en zorlu sorularını gülümseterek düşündürüyor.
*SARI AY; David Greig metnini çeviren ve yöneten Pınar Töre öylesine yüksek tempolu bir oyun çıkarıyor ki, tüm oyun soluksuz izleniyor ve müthiş bir performans çıkaran oyuncular gerçekten büyülüyor.
*ÖNCE BİR BOŞLUK OLDU KALP GİDİNCE, AMA ŞİMDİ İYİ; Lucy Kirkwood’un metni Mehmet Ergen tarafından yönetiliyor. Ancak mesele metinden çok oyunculukta! Birçok ödül alan oyuncunun yürek burkan performansı salondan çıktıktan sonra da hemen silinmiyor.
*BABAMIN CESETLERİ; Henüz Krek oyunlarından birini izlemediyseniz, unutulmaz bir tiyatro tecrübesi yaşamak için hemen bilet almalısınız. Çünkü Babamın Cesetleri gencecik ve zeki bir kalemle yazılmış, müthiş bir kadroyla oynanmış, bambaşka bir yapıyla sahneye konmuş ve tabii kapalı gişe oynuyor.
bence ang lee’nin en kötü filmi, neden böyle bir teknoloji merakına ve dindar mesajlara meyletti anlayamadım:(
BeğenBeğen
bence pi’yi yazmakta geç kaldınız. film gerçekten büyüleyici görsellerle mest etti, ellerinize sağlık. okuyunca bir daha izleyesim geldi. ama tiyatro tavsiyelerinizi dikkate alacağım kesinlikle, teşekkürler
BeğenBeğen
harika bir filmdi, manevi değerlere önem verenlere şiddetle tavsiye ederim.
BeğenBeğen
kültür mafyasında yazan kişi de sizmisiniz? çok farklı tarzlar, merak ettim?
BeğenBeğen
keşke tiyatro oyunlarını daha uzun yazsanız:( pi is tam bir rüya filmdi, unutulmaz sahnelerle bir sürü oscar alacağından şüphem yok…
BeğenBeğen
Eğer 3d film izleyeceksniz bu kesinlikle pi’nin dunyası olmalı. İlk defa teknolojiyi sinemada sevdim.
BeğenBeğen
Bakalım ang Lee yine bır Oscar alacak mı? Fazlasıyla ödülü hakediyor. Bu tip görsel filmler sadece Oscar alabiliyor zaten. Diğer sanat filmleri kategorisine alınmıyor bu tarz malum:)
BeğenBeğen
Filmin söylemek istediği bır cümlesi olmalıydı. İnancı sorgulamak gibi birseyler kalkışmışlar ma sınıfta kalmışlar resmen. İçerik zayıfsa ödülü haketmiyor demektir. Ama bosbos bakan icin guzel olabilir ama nerde kaldı mana???
BeğenBeğen
kitabı da raflarda ve en çok satanlar listesinde, buyrun popüler kültür satşlarına-:)sanat çok satar mı-:)
BeğenBeğen
sonuçta sinema, sanatlar içinde en popüler olanı değil mi? o halde yüksek sanat isteyenler opera-bale-tiyatro-sergi salonlarında gezsinler, böylece celal ile ceren veya pi’nin hikayesine laf etme gereği de duymazlar.
BeğenBeğen
başrolde bir tane bile yakışıklı ya da güzel kız olmayınca olay tabiat güzelliğine bağlanmış ama iyi olmuş, en azından çok değişik bir filmdi.
BeğenBeğen