Uğur Yılmazer
ugurylmzr@gmail.com.
Macerasına Dabbe filmi ile başlayan Hasan Karacadağ Semum ile devam etmişti. El – cin filmi ile kendi üslubunu sürdürüyor. İslami kaynaklardan beslenmeye devam ediyor.
El cin filmi başlar başlamaz direkt paldır küldür bir giriş yapıyor. Kaçırılan bir kızla hikaye başlıyor gazete haberleri, ses kayıtlarıyla konu destekleniyor, buraya kadar her şey normal gidiyor, böyle anlamsız bir giriş ile mantık bağlantısı aramaya koyuluyorsunuz. Ancak filmin sonuna doğru anlam çıkarıyorsunuz.
Sürekli arkadan gelen rüzgar seslerine, şak diye çıkan sahnelere hepimiz alışmışken film gittikçe komikleşiyor. Olaylarla ilgili üniversiteli gençler arasında bağlantı kurulmaya çalışılmasıyla, para psikolojik deneyimlerin yansıtılış biçimleri gülünç bir hal alıyor.Film ikinci yarısında biraz toparlıyor Salona merak ve tedirginlik hakim oluyor. Bu tedirginlik nereden ne çıkacak şimdinin tedirginliği
Bir çok korku filminden adaptasyonlarla dolu çekin açıları, sahneler , efektler, kaşı gözü kayan ,rengi solan insan halleri Vs. Ayrıca şu şekilde düşünülmesiydi keşke.. Tamam şu koridor ve ev efekt vermek için çok uygun bunları kullanalım hep çekimler burada geçsin.
Konu orijinal evet hepimizin çekineceği türden üç harfli. Bu paralelde ruh çağırma sahnemiz olmazsa olmaz. Bu kadar gürültüye, alakasız efektlerle doldurulma saydı. Evet en çok dikkatimi çeken kısmında tam emin olmamakla beraber okunan Kuran-ı Kerimi saran kaset misali onca gürültünün arasına karıştırmak, bu şekilde kullanmanın yersiz bir çaba olduğunu düşünüyorum.
–
Aynen katılıyorum. En çok korktuğum an 10 dakikalık arada telefonumun kaybolduğunu fark ettiğim andı neyse ki buldum 🙂
BeğenBeğen