Şenay Tanrıvermiş
senayt@windowslive.com
Sinema Editörü
Birçoklarına göre haftanın en iyi filmi olarak değerlendirilen Sihirbazlar Çetesi ana akım film matematiğinin tüm işlemlerinden, oyunlarından ve hilelerinden faydalanan oldukça hareketli, sürprizli ve sürükleyici bir film. ’İyi de bu film bana hiçbir şey söylemedi’ diyecekseniz gitmeyin ama kaybolmak ve kaçmak istiyorsanız ve bir şey düşünemeden vakit geçirmeye ihtiyacınız varsa gayet doğru bir seçim. Louis Leterrier’in yönettiği film de Jesse Eisenberg, Mark Ruffalo, Michael Caine ve Morgan Freeman rol alıyor. İçinde sihir var, banka soygunu var, macera var, çete var, bilmece bulmaca var… Yani tam eğlencelik! Kitle sinemasının epeyidir özlediği başarılı aksiyon/macera türü olarak gerçekten senaryosu açısından tatmin edici ve temposuyla da hiç aralık vermiyor.
İllüzyon minvalinden gerçeği sorgulamaya kalkan ancak yeteri açıklamayı yapmadan sloganvari büyük cümleler ve ardı ardına gelen aksiyonla can alıcı meseleden vazgeçen içeriği film bittiğinde bitiyor. Gerçek nedir, sihir gerçek mi oldu, olabilir mi ya da sihrin içeriğine suç yedirilerek illegal işler legale döner mi gibi ardı ardına sıralanan sorular yanıt bulmasa da baş döndürmeyi başarıyor. Birçok film türünden kesitlerin birleştiği ve yine de bir bütün oluşturmayı başardığı da görülmeli elbette. Biraz Matrix, biraz Inception, biraz Ocean’S Eleven, biraz David Copperfield, biraz Las Vegas, biraz FBI, biraz hipnoz, biraz bilgisayar ve sanal dünya realitesi bir araya gelince bir sürü tanıdık soru ve ezbere bilenen cevap seyircinin kafasına üşüşüyor.
Tanıdık öğeler izleyiciye ayrıca haz veriyor ve anlatıya yakınlaştırıyor. Günümüz insanın içinde yaşadığı sanal dünya, hiper realite ve gerçek arasında sihirle dolaşılıyor. Dolayısıyla en azından sanal ve real karşılaştırması masalsı bir sihir yalanıyla güncelleştiriliyor. Ayrıca kendi bünyesinde yeşertilen özgün mizah dili güldürmese de eğlendiriyor, en azından gülümsetiyor. Tabii başarılı ve karizmatik oyuncuların payı bu noktada önem kazanıyor.
Bu arada sihirle ilgili şovların güçlü ışık, seslendirme, müzik ve kamera hareketleriyle neredeyse canlı bir sirk gösterisine çevrildiği sahneler oldukça etkileyici ve eğlenceli sekanslar oluşturuyor. Yüksek bütçeli filmin araba kovalama sahneleri de seyir zevkini katlıyor, çoğaltıyor. Sihirbazlar Çetesi’nin her üyesi farklı ve göz alıcı üstün yeteneklerini banka soymakta ve soydukları parayı seyircinin hesabına aktarmakta kullanınca sinema salonundaki izleyicinin de kalbini çalıyor, yüreğine su serpiyorlar. Bankaların modern soygun sistemlerinde çaresizce çırpınan kalabalıklara böylesi bir rüşvet ikram edilince katharsisin doruklarına varılıyor elbette.
Orijinal ve değerli fikirler barındıran senaryo tempodan ve görsel ziyafetten vazgeçmediği için genellikle tüm özgün konular aksiyona ve renkli şovlara teslim oluyor. Soruların yaratıcılığıyla heyecanlanan seyirci, alamadığı cevapları fark edemeyecek kadar hıza, harekete ve şova gömülüyor.
İkinci yarıda soruların ve aksiyonun baskısı çoğaldıkça çete üyelerinin üstün yetenekleri hiçbir açıklama yapılmaya gerek duyulmadan abartıldıkça abartılıyor. Tabiat üstü gizli yeteneklerin kaynakları ve filmin sonu gibi merak edilen konular yarım yamalak ve kaçamak cevaplarla geçiştiriliyor. Her düğüm ve gizem açıklanmış gibi yapılsa da ucu açık çözümlemeler finali havada bırakıyor. Tılsımlı ve gizemli görünenler kadar, açık ve net görünenlerin de birçok hokkabazlık yaptığına dair muammalı ve kaygan cümleler yeterli değilse de en azından mizahi olmayı unutmuyor, başarıyor.
Günümüz dünyasının çıkmazlarıyla baş edemeyen seyirci sihirbazların iş becerdiğine inanmak ihtiyacı içindedir. Kitleler kandırılmak için can atarlar ve ne kadar iyi kandırılırlarsa, kandıranlarına hayranlıkları ve bağlılıkları artar. Anlaşılan o ki, ne olursa olsun sihrin gerçek bir yönü ve gücü olduğuna olan inanç bu yüzyılda da sonuna kadar kabul görüyor.