Sadece Tanrı Affeder

 Sinema Sokağı Sanat logo

Şenay Tanrıvermiş
senayt@windowslive.com
Sinema Editörü

 

Bu yıl Cannes Film Festivali’nde gösterime giren ve ödül alamayan film, tanımlaması güç bir çalışma olarak vizyondaki yerini alıyor. Çünkü sürreal öğelerle bir mafya hikayesi iç içe geçiriliyor ve ister istemez özgün bir yapı oluşuyor. Tam olarak bir mafya hikayesinin tüm dramatik yapısına sahip olmasına karşın gerçeküstü öğelerin açıklamasız ve bağlantısız görünmesi nedeniyle seveni kadar sevmeyeni çok. Gerçeküstü sahnelerin aksiyonun içinde olur olmaz belirmesi ve öyküyü kesmesi kimisi için lezzetli ve çok katmanlı okumalara yol açarken, kimisi içinse öykü ani frenlerle tökezliyor, bozuluyor.

Nicolas Winding Refn’in oluşturduğu atmosfer neredeyse başta sona siyah, beyaz ve kırmızı tonların hakim olduğu stilize bir estetiğe sahip. Birkaç sahnede çok kısa bir an ‘In the Mood Of Love’ı hatırlatırken, aniden ‘İhtiyar Delikanlı’yı aklınıza düşürüyor, derken acaba ‘Kill Bill’ tadında mı ilerleyecek diye sorduruyor… Çok fazla direkt anımsama ya da göndermeye mahal vermese de parodiyle pastiş arasında gidip geldiği de söylenebilir. Ancak her ikisi de değil. İşte belki de yönetmeni farklı ve özgün kılan budur. Benzerlerinin karmasından başka ancak andıracak tonda görsellerle sinematik bir geçit sunuyor.sadece-tanri-affeder-1372073371

Bu geçiti bolca plastik şiddetle estetize ederken ‘trash’ sinema olmaya ramak kala Linch vari halüsinasyonlarla kurtarıyor anlatıyı.

Filmin gerçekle rüya arasındaki özgün atmosferinden sonra en dikkat çekici ikinci öğesi, elektronik müzik denilebilir. Anlatının tüm duygusunu sırtında taşıyan müzik hem gelecek olayları haberdar ediyor hem de anın duygusunu yükseltmek, patlatmak için ustaca kullanılıyor. Kopuk görselleri anlatıya yapıştırma ve bağlamada da müzik başrollerde oynuyor.

Öykü Bangkok’ta Amerikalı bir uyuşturucu satıcısıyla Taylandlı bir mafya patronu arasında geçiyor. Yoğun bir intikam duygusu, iki erkek kardeşin rekabeti, annenin çocuklarını kastre eden aşırı abartılı ruh hastası dominant yapısı, Taylandlı mafya patronunun mimiksiz ve stilize şiddeti birleşince ortada gayet klasik bir öykü olduğu yanılsaması oluşuyor. Aslında yanılsama mı yoksa zaten olay akışı gayet güzel ilerliyor mu tartışılabilir. Çünkü hem intikam peşinde bir koşturma yaşanıyor, hem de filmin başından sonuna başka bir evrende yaşar gibi dolaşan karakterler nedeniyle yabancılaşmayla anlatı kesik kesik bunaltıyor.

Dövüş sanatlarının seyir zevki sunan hızı, heyecanı ve eğlencesi yerine inceden alaya alır gibi fazlaca yücelten tavrı seyirciyi yine ortada ve yalnız bırakıyor.

Yönetmenin Drive’dan önce hazırlıklarına başladığı ancak daha sonra çektiği ‘Only God Forgives’ birçok farklı okumaya ve eleştiriye açık bir yapım. Kimilerince Drive’da olduğu gibi çok başarılı ve kült olma yolunda bir eserken, kimilerince ortalamayı bile zor yakalayan ve sadece yönetmenin iç dünyasına hitap eden kaotik bir iş. Uzakdoğu usulü suç filminin içine Amerikanvari mafya yerleştiriliyor ve yönetmen kendini yine de serbest rüyalarından alıkoymuyor.

Ancak bir nokta var ki beğenilsin ya da nefret edilsin, film kendi özel ve farklı dünyasını yaratabilmiş görünüyor. Dolayısıyla hepsi birbirine benzeyen, kopya denilecek kadar aynı işten sonra yönetmenin özgün dili ve dünyası filmi bir adım öne taşıyor. Özellikle simgesel dilin tadına varanlar ve biçimsel sahnelerden hoşlananlar için Refn doyurucu olmakla kalmıyor; gösterişli planlar, usta kamera perspektifi ve hareketleriyle fazlasını sunuyor.

Senaryodaki boşlukları doldurmak yerine görselin içini bilinçaltı labirentlerinde gezdirerek ve aynı simgeleri tekrarlayarak dolduruyor. Sonuçta boşlukların her biri için kısaca geçiştiren cevaplar da veriyor ancak Refn asıl derdinin öyküyle değil görselle olduğunu ima ediyor. Öyle ki çizgi-roman tadındaki tek boyutlu kahramanlarına derinlik kazandırmamak için özellikle uğraşıyor. Seyirciyi öyküyle ya da kahramanla değil görselle büyülemek ve bütünleştirmek istiyor sanki. Eksiği, fazlası, doğrusu, yanlışı ve özgünlüğü de aynı arızalı artıdan geliyor…

Fragman

 

5 comments

  1. iç bayıltıcı bir film. neresi rüya neresi gerçek karışıyor. zaten konusu da bayat. sırf Cannes da oynadığı için filmi övenler çok ama saçmalıktan başka bir şey görmedim ben. herkeste patladı ayrıca.

    Beğen

  2. Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş ama filmin adı da keskel alaka. Allah gidene sabırlar versin. ya siz hürriyetteki gibi burda da dizi yazın iyi film yoksa! size de yazık:)

    Beğen

  3. tanrı affeder çarşı affetmez:)) ben de meseleye dahil olayım böylece:))))))))

    Beğen

  4. valla çarşı bunu affetmesin zaten, çok fena sıkıcı bir film. birgün ölmeden inşallah ben de bu sıkıcı filmler niye tutuyor anlayabilirim inşallah. yok ya da allah korusun!

    Beğen

Bir Yanıt bırak

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s