Şenay Tanrıvermiş
senayt@windowslive.com
Sinema Editörü
En baştan söylemekte fayda var; ana akım sinemaya ait olmayan bu film hiç sıkmıyor ve seyirciye başından sonuna sürprizler sunuyor. Fantastik, bilim kurgu, dram, komedi ve müzikal türleri birbiri içinde eritirken az ama öz diyaloglarıyla tam yürekten vuruyor ve seyirciye unutulmaz bir sinema şöleni sunuyor. Türünün kaygan olması gibi olay örgüsünün ve dramatik yapısının da esnek olması kutsal bir iş çıkartıyor ortaya. Dolayısıyla filmin konusunu özetlemek, temasını ve mesajlarını veya cümlesini bulmaya, anlamaya çalışmaktan vazgeçip, ötesine geçmek ve keyfini sürmek gerekiyor.
Sezgilere, duygulara ve söze sığmayan düşüncelere özgü bir ironik şiir dize dize akıyor sanki. Ancak bir yandan da filmin temel aldığı bir ana karakter etrafında akan gerçeküstü olaylar tuhaf bir şekilde benimseniyor, inandırıyor. Belki de inanma ihtiyacını aşan olaylar zinciri fazlasını verdiği için film kendine tutsak alıyor seyirciyi. Artık Leos Carax’ın hafiften Godard’ı anımsatan kendi dünyasının izleyicisi olma gayreti başlıyor. Gayret deyince filmin yorucu bir temposu ya da seyirciyi çözümlemeye zorlayan olaylar düğümü de söz konusu değil. Sadece belki bu noktada bütünlük kazandırılamadığı veya bütünlüğünü ifade etmediği ya da edemediği için eleştirilebilir. Ayrıca sessiz sinemadan bugüne sinema tarihinin farklı dönem ve türlerine hatta Transformers’a özel ve fazladan saygı duruşunda bulunan film bir rüya gibi düşünülürse bütünlükte kazanıyor.
Farklı görsel sanat disiplinlerinden beslenen film parça parça öykülerden oluşuyor ve parçalar bir karakterde vücut bulduğu gibi ilintisiz olaylar birbirine göndermeler ve linklerle ekleniyor. Bu açıdan bazen eklektik dursa da genel olarak her zerrenin bütünü sağlamlaştırdığı tuhaf bir atmosfer oluşuyor, büyülüyor. Filmin anlatmaktan çok hissettirmek istediği sıkışmışlık ve hüzün yine filmden alıntı muhteşem bir cümleyle özetlenebilir; “Cehennemin dibinde bir balo sergiliyoruz. Hepimiz sarhoşuz. Ölü ve sarhoş…”
Rolden role giren ve her yeni rolle başka bir macerada sürükleyen Denis Lavant’ın oyunculuğu hem virtüöz bir oyuncunun hünerlerini göstermesi hem de oyuncunun çıkmazını, oynama aşkını ve bu aşkın öldürücü, yorucu, hüzünlü ve bir o kadar da anlaşılmaz zevklerini anlattığı bir temelle bir kez daha kutsanıyor. Yani Denis Lavant’a yazılmış bir güzelleme olarak tüm oyuncu sevdalılarının dertlerini de övgü ve saygı dolu bir methiyeyle yüceltiyor yönetmen. Yaşamak için her rolün hakkını vermek, başka hayatlara değmek ve bilmediğin ruhlara girip çıkmak zorunda olan oyuncu sadece oyuncu bir karakteri anlatmakla yetinmiyor sanki. Sıradan hayatların bütün ciddiyetle oynanan rollerine soru işaretleri ve gölgeler düşürüyor. Dahası Crononberg’in ‘existence’ ve ‘videodrome’ başyapıtlarında olduğu gibi insanoğlunun varoluşuna dair sorular sorarken makineleşen insanı ve insanlaşan makineleri müthiş estetik sahnelerle resmediyor. Sonuçta gülünç duruma düşen insanoğlunun çıkmazı gülümsetirken üzüyor.
Carax, filmin ardında bir hikaye olmadığını, birbirine bağlanmış bazı imgeler ve duygular olduğunu söylese de bir bütün oluşturmaya eşikte durduğu için engellenemez şekilde karakterin canlandırdığı kişiliklere bu şekilde yaklaşılıyor. Çünkü bu yanılsama seyir sırasında ve sonrasında da seyircinin kafasında birbirine yaklaşıyor, hatta kimi zaman iç içe geçiyor ya da yönetme söyleşisinde ele vermek istemediği gizi filminde de tam açık etmeden sık sık fısıldayıp kaçıyor gibi… Farkında olmadan bolca ‘gibi, sanki, belki’ gibi kelimelerin kullanılması da bundandır ‘herhalde’. Evet bu filmde hiçbir şey kesin, net ve gerçekçi değil ancak yeterince fulu ve sürreal de değil. Allah aşkına nedir o zaman konu diyorsanız hayal gücünün sınırlarını zorlayan imgelerin toplandığı bir sezgiler havuzunda çağdaş bir rüya olarak özetlenebilir ‘belki’. Sezgilerin semboller, masallar ve kabuslarla dansıdır ‘sanki’. Çağımız sanatçılarının ortak bilinçaltı deşifre kodlarının tablosudur ‘gibi’…
Bence gidin yani!
tam anlamıyla bir başyapıt, yazı da filmi harika hissettiriyor.
BeğenBeğen
biraz sanat molası iyi geldi doğrusu, kaliteli ve özgün bir film seyretmeyeli çok olmuştu. yazınızda film gibi ayrıca, çok isabetli bir analiz. elinize sağlık…
BeğenBeğen
yaz günü ilaç gibi tavsiye, elinize yüreğinize sağlık…
BeğenBeğen